Bediüzzaman Zararlı Cemiyetlere Üye miydi?

Bediüzzaman Zararlı Cemiyetlere Üye miydi?

Kimi zaman ders kitaplarımızda kimi zaman sosyal medyada çokça rastladığımız bir konu Bediüzzaman Said Nursi zararlı cemiyetlere özelliklede İngilizlerin desteği ile bir Kürt Devleti hayali kuran Kürt Teali Cemiyetinin kurucuları arasında olup olmadığıdır.

Gelin merak edilen bu konuyu tarihi gerçekler üzerinden ele alalım. Bu karalama politikası bilinçli bir şekilde üretilip ders kitaplarına bile servis edilmiştir. Hayatı boyunca iftiralara zulümlere uğramış Said Nursi Hazretleri’nin ölümünden 50 yıl sonra bile hakkında asılsız iftiralar atılmaya devam ediliyor.

Evet, bedenen ölse de fikren savaşına devam eden B. Said Nursi Hazretleri hiç şüphesiz bu savaşın galip olan tarafıdır. Onun eserleri dünyadaki birçok ülkede okutulmakta ve yüz binlerce insanın hakiki bir imana kavuşmasını binlercesininde İslam ile şereflenmesine vesile olmaya devam etmekte.

Kürt Teali Cemiyeti hakkında bugüne kadar yapılmış en hacimli çalışmalardan olan Tarık Zafer Tuna’ya ve İsmail Göldaş’ın eserlerinde cemiyet üyeleri arasında zikredilmemiştir. Fakat bir takım kendini bilmez akademisyen böyle bir iddiada bulunmuşlar.

İstanbul’da İngiliz işgalinin şiddetlendiği günlerde Bediüzzaman’ın telif ettiği ve binlerce adet bastırarak İstanbul’un her tarafına dağıttırdığı bir eseri de “Hutuvvat-ı Sitte” ismini taşır. Kitap, işgal kuvvetlerinin altı cepheden yaptıkları fikri hücum ve aldatma teşebbüslerine cevap vererek, heveslerini kursaklarında bırakır. Özellikle medrese camiasını düşmana karşı yekvücut haline getiren bu eseri yüzünden, işgalci güçler tarafından vurularak öldürülmek istenir; ancak buna muvaffak olamazlar. Yine, özellikle bu hizmetindeki kahramanlığı sebebiyle Ankara Hükümeti’nin de dikkatini celp ile takdirini kazanmış ve Büyük Millet Meclisine davet edilmiştir.

Bediüzzaman, hem İngiliz ve Yunan işgaline karşı var gücüyle çalışır, didinir; hem de Anadolu’da kök tutan Kuva’yı Milliye hareketini destekler. 11 Nisan 1920’de Şeyhülislam Dürrizade Abdullah Efendinin Kuva’yı Milliye aleyhindeki fetvasını geçersiz ve etkisiz hale getiren mukabil bir fetvaya imza atar. Delil olarak da şunu söyler: “İşgal altındaki bir memlekette, İngilizlerin emri ve tazyiki altında bulunan bir idarenin ve ona bağlı meşihatın fetvası mualleldir (geçersizdir).” (Eşref Edip; Risale-i Nur Hakkında İlmi Bir Tahlil, s.71)

Bediüzzaman’ın İstanbul’da hayatını tehlikeye atarak verdiği bu emsalsiz mücadele tarzı, Ankara Hükümeti tarafından da takdirle karşılanır ve birkaç kez şifre ile davet edilir.

Başta Mareşal Fevzi Çakmak ve Van Valisi dostu mebus Tahsin Bey olmak üzere, toplam on sekiz milletvekilinden gelen aynı yöndeki davetlerin tekrarlanması üzerine, yakın çevresiyle istişare ettikten sonra nihayet Ankara’ya gider.
Acaba din, vatan ve millet uğruna hayatını hiçe sayan böyle bir kahraman; nasıl olur da “zararlı cemiyet kurucusu” gösteriliyor, hayret etmemek elde değil. Hele böylesi çirkin ithamlar, akademik geçinen çevrelerden gelirse duyulan hayret bir kat daha artmaz mı?

Esir İken, Cemiyet Kurucusu Nasıl Olunur?

Bir diğer yanlışlık: Kürt Teali Cemiyeti’nin kuruluş tarihi ve Bediüzzaman’ın İstanbul’a geliş tarihi.

6 Kasım 1917’de kurulan cemiyet, Dahiliye Nezareti’ne 7 Aralık 1918 tarihinde bir yazıyla başvurmuş; Dahiliye Nezareti 19 Şubat 1919 tarih ve 74 sayılı kararla kurulma izni vermiştir.
El-insaf yahu!

Esir kişi, nasıl olur da cemiyet kurar?

Bediüzzaman’ın, Gönüllü Alay Kumandanı iken, 1916 yılı Şubatında Bitlis savunması esnasında yaralı şekilde Ruslara esir düştü. Oradan alınıp Van, Culfa, Tiflis, Kologrif yoluyla nihayet Sibirya’daki Kosturma esirler kampına götürüldüğü, Bolşevik İhtilalindeki kargaşadan istifade ile buradan firar ederek, hayret ve hayranlık uyandıran bir seyr-ü seferden sonra Petersburg, Varşova, Viyana ve Sofya üzerinden 1918 yılı Temmuz ayı başında İstanbul’a vasıl olduğu gerçeği herkesin gözü önündedir. 18 Haziran 1334 (1 Temmuz 1918) tarihli “Esaretten Vatana Avdet” resmi belgesi, bizim ve pek çok kimsenin elinde mevcut olması yanında, başta Tanin olmak üzere, o dönem gazetelerinin çoğunda bu hadise haber olarak yer almıştır.

Bu son derece açık ve çarpıcı gerçeğe rağmen, üniversitelerde akademisyen diye geçinen kimi cahiller; nasıl olur da ta kutup bölgesindeki bir esir kampında bulunan Said Nursi’yi, aynı tarihte İstanbul’da da gösterip bir “zararlı cemiyet ”in kurucu üyesi olduğu iddiasında bulunabiliyorlar.

“Yine bir vakit, Mevlanzade Rıfat (KTC üyesi, sonradan 150’liklere dâhil) namında birisi, Kürdistan Devleti kurmak fikri ile Kürt Teali Cemiyeti kurmuştu. Bu cemiyetin reisliğine Bediüzzaman’ı getirmek için yaptıkları teklifi O: “Yaptığınız, milleti parçalamaktır, millete ihanettir. Ben sizin cemiyetinize girmem.” diye, şiddetli bir surette reddetmiştir.

Şark isyanını çıkaran Şeyh Said’e:

“Bin seneden beri âlem-i İslam’ın bayraktarı olan bu milletin torunlarına kılıç çekilmez.”

diyerek, isyandan vazgeçmesi için mektuplar yazmıştır.

Bu konu hakkında daha detaylı bilgiye aşağıda vereceğim kaynakçadan ulaşabilirsiniz.


1M. Latif Salihoğlu | Kürt-Teali İftirasına İlmî Bir Cevap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir